Türkiye'nin ilk Endülüs Kültürü Flamenko Dergisi

La primera Revista de Turquia Sobre La Cultura Andalucia y Flamenco

Carmen Amaya, 1913’te Barcelona’da doğmuş ve 19 Kasım 1963’te yine Barcelona’da hayata veda etmiştir. 20. Yüzyılın en dikkat çeken kadın Flamenko dansçılarından biri olan Carmen Amaya, aynı zamanda tarzı ve dansı en çok taklit edilen isimler arasında yerini almıştır.
Dans ederken sergilediği sert maskülen tavırları sık sık kopyalanmaya çalışıldıysa da birçoğu onun taklit edilemez olduğunu savunmuş ve gerçekten de şimdiye kadar onun eşsiz tarzına erişmeyi kimse başaramamıştır. Hızlı ayak vuruşları en belirgin özelliklerinde biri haline gelmiş olan Amaya, normalde erkeklerde görmeye alışık olduğumuz bir kıyafet olan Traje Corto (daracık bir takım elbise) giyen kadın dansçı olarak hatırlarda kalmıştır; tarzı dişilikten oldukça uzaktı.
Carmen Amaya oldukça farklı bir tarz yaratmış, bu özgün tarzı ve erkeksi imajı onun markası haline gelmişti. Amaya’nın Flamenko dansına devrim niteliğinde bir etkisi olmuş, alışılagelen birçok kuralı ve eski dans geleneklerini yıkmış ve bunların sonucunda da birçok eleştiriye maruz kalmıştır. O zamana kadar daha çok kol kullanımı ve üst beden hareketlerine yoğunlaşmış olan Flamenko dansının dişiliğini yok etmesiyle suçlanmıştır. Fakat Carmen’in dans geçmişi incelendiğinde aslında iki aşamadan oluştuğu açıkça görülmektedir. Başlarda erkeksi olan tarzını bir süre sonra terk ederek daha dişi bir tavırla dans etmeye devam etmiştir.

‘’Bogur’un sevilen kız ı, saf ruh,La Capitana"(kaptan)
CARMEN AMAYA


Carmen Amaya öyle bir kıvraklıkla ve rahatlıkla dans ediyor, üst bedenini öyle çevik ve mükemmel kullanabiliyordu ki hareketleri adeta içgüdüsel görünüyordu. 1929 yılında Mirador gazetesi tarafından, ‘’Ruh, saf ruh!’’ sözleriyle nitelendirilmiş ve efsanesi gittiği her yerde inanılmaz bir hızla yayılmıştır.
Carmen Amaya, Samorrostro’nun bir çingene mahallesinde doğmuş ve henüz dört yaşındayken taverna ve barlarda dans etmeye başlamıştır. Aslında Carmen’in en büyük şanslarından biri hâlihazırda Flamenko kültürüyle içli dışlı olan bir ailenin parçası olmasıydı. Büyükbabası Juan Amaya bir Flamenko dansçısı, babası el Chino bir gitarist ve halası La Faraona da Granada’lı bir flamenko dansçısıydı.
Carmen ilk kez on yaşında La Faraona ile Paris’e gitmişti ve daha o zamanlarda bile onun Flamenko dans geleneğini değiştireceği aşikârdı. Zamanla ‘’La Capitana’’ (kaptan) olarak anılmaya başladı ve 1929 yılında Manuel Torre, La Nina de los Peines gibi efsanelerle birlikte İspanya turunda yer alarak sahnelere çıkmaya başladı.
Ülkelerinde iç savaş başlayınca Carmen ve geniş ailesi Portekiz’e yerleştiler. Kısa süre sonra da Güney Amerika’ya doğru yol aldılar ve nihayetinde Arjantin’e yerleştiler. Carmen burada, çoğunluğu aile üyelerinden oluşan bir Flamenko topluluğu kurdu ve kurduğu bu grup şehir şehir dolaşarak, gören herkesi güzelliğiyle büyüledi, gönülleri fethetti. Grup; Uruguay, Brezilya, Şile, Kolombiya, Küba ve Venezüella gibi ülkelerde sahne almıştır.
Amaya bütün Latin Amerika’da izleyicileri sihirli karakteriyle büyülemiş ve gittiği her yerde çingenelerin kraliçesi gibi ağırlanmıştır. Aslında Amaya’yı eşsiz kılan; binlerce kişi tarafından taklit edilmiş olan erkeksi tarzı ve tavrı değil, aynı zamanda sahip olduğu kıvrak çingene zekâsı ve müthiş kişiliğiydi. Bu nedenle bu yalnızca onun başarabileceği bir şey olarak görülüyordu ve öyle de oldu. Onu gören herkesin, bir şekilde kalbini çalmayı başarıyordu.
Amaya’nın kazandığı parayı aynı hızla harcadığı söylenirdi; özellikle de kendinden ziyade ailesi ve arkadaşları için almış olduğu hediyeler sebebiyle. Fakat yolda geçirdikleri aylar boyunca ilişkileri zamanla bozulmuş, aile kavgaları ve anlaşmazlıkları onun grubu bırakmasına ve Meksika’ya gitmesine sebep olmuştur. İç savaşta yine Meksika’ya sürgün edilmiş olan gitarist Sabicias ile de böylelikle tanışmıştır. Aynı zamanda aralarında bir gönül ilişkisi de olmuş, fakat bunun profesyonellikten öteye geçmesine izin vermemişler ve uzun yıllar birlikte çalışmışlardır.
1941 yılında Carmen ve Sabicias birlikte New York’a gitmişler ve Carmen’in burada kazandığı hayranları arasında olan Theodore Roosevelt onu Beyaz Saray’da sahne alması için bir partiye davet etmiştir. Sabicas ile ayrılıklarından sonra ise Carmen, yine bir gitarist olan Juan Antonio Aguero ile evlenmiştir.
Carmen Amaya birçok Hollywood yapımı filmde rol almış ve bu filmler onu dünyaca tanınan bir sanatçı haline getirmiştir. Son filmi olan La Historia de los Tarantos’ta Flamenko dünyasının bir diğer efsanesi olan Antonio Gades ile birlikte rol almıştır.
Carmen filmini tamamlamış olsa da, filmin bitmiş halini görememiştir. Onu dans etmekten alıkoyan böbrek rahatsızlığı kısa bir süre sonra ağırlaşmış ve Barcelona’daki evinde 1963 yılında vefat etmiştir.
Carmen Amaya ölümünün ardından ‘’Tourist Merit of Barcelona’’ madalyası ile ödüllendirilmiş ve ‘’Bogur’un sevilen kızı’’ olarak anılmıştır. Ayrıca Barcelona’da Mouintic Park’ta heykeli dikilerek onurlandırılmış, Somorrosto bölgesinde bir çeşmeye ismi verilmiştir. Bütün bunların yanında, Buenos Aires’te de unutulmamış, bir sokağa Carmen Amaya’nın adı verilmiştir.
Geçmişten günümüze Carmen Amaya kadar özlenen ve ardından böylesine yas tutulan çok az Flamenko dansçısı olmuştur.
