Türkiye'nin ilk Endülüs Kültürü Flamenko Dergisi

La primera Revista de Turquia Sobre La Cultura Andalucia y Flamenco


Döneceğim
Lorca'yla
birlikte
döneceğim...
Her zaman Roma’yla (çingenelerle) ilgili bir tutkum vardı ve bu DROM’u yapmama sebep oldu.
Gabriel GARCIA
Lorca
keşfettim; bende sonsuz bir iz bırakan ‘Duende’yi... Daha sonra özellikle Lorca’nın tiyatro oyunlarının yorumlanmasında uzmanlaşmış harika bir öğretmenle 5 yıl derinlemesine çalıştım, ‘Yerma’yı, ‘Bernarda Alba’nın Evi’ni, ‘Kanlı düğün’ü, ve ‘Cante Jondo’nun Şiiri’ni. Bugünlerde Lorca’yla ilgili bilgilerimi Ian Gibson’un yazılarıyla tamamlıyorum.
Solea formunda dans ederken neler hissediyor, hangi hikayelerden feyz alıyorsunuz?
Azem: Solea dans ettiğimde beden dilinin büyük ustası Brezilyalı Paula Martins bana ilham veriyor. Her zaman onun Lorca’nın “Solea’nın Şiiri”nden “siyah örtüler giyinmiş” kısmını alıntılayan sesini hatırlıyorum. Ayrıca Camaron de la Isla ve onun Solea söylerken sahip olduğu derin duygu beni etkiliyor.
Yeni projeleriniz neler?
Azem: En yakın projem Myriam Soler’le birlikte hazırladığımız yeni oyunum GECE’nin sahneye ilk kez konulması. Bu oluşturduğumuz FEMMES DAMNEES projemizin içinde yer alıyor ve bu proje koreografi ve edebiyat yaratımları arasında bir bağlantı kurmaya çalışıyor. Gece, Bram Stocker’ın Dracula’sından, Mary Shelley’in Frankenstein’ından, Baudelaire’nin şiirlerinden 19. Yüzyıl sonlarındaki Damned Poets’den etkilendi.
Sizinle daha çok Lorca üzerine çalıştık. Madrid'de dans eden bir sanatçı olarak; Madrid'li sanatçıların Lorca ile ilişkileri nedir? Nasıl değerlendiriyorlar? Nasıl yorumluyorlar? Ve sizin etkilendiğiniz bir Lorca gösterisi var mı? Biraz bahseder misiniz? Lorcada sizi etkileyen şey nedir? Nasıl bir bağ kuruyorsunuz?
Azem: Lorca İspanya’da ve İspanya’nın dışında en çok temsil edilen sanatçı. Lorca’dan etkilenen pek çok şarkıcı, müzisyen, oyuncu, dansçı ve koreograf var. Lorca’nın şiirlerini temel alarak bir şey yaratıyorlar ya da kendi oyunlarını yazıyorlar.
Madrid yerine İspanya’dan bahsetmeyi tercih ederim. Ve özellikle de sinematografik bir çalışmadan... Carlos Saura’nın “Kanlı Düğün”ü, bu benim dans kariyerim için ve aynı zamanda kişisel olarak çok genç yaştan itibaren belirleyici oldu. Dikkatimi çok fazla çeken bir başka çalışmaysa koreografisini Blanca Lee’nin oluşturduğu “New York’taki Şair”, ve daha güncel olarak Eva la Yerbabuena’dan “Lorca’ya Göre Federico”.
Lorca’nın çalışmalarıyla benim ilişkime gelirsek, ben çocukken başladı diyebilirim, Sao Paulo’da. Şiirlerine aşık oldum... Ve Lorca’nın Falla’yla ilişkisini ve iletişimini anlatan bir kitap
Pekçok farklı proje de var: ZIRYAB, İspanya’daki 3 kültüre ve Orta Çağ İspanya Müziği üzerine uzmanlaşmış olan büyük müzisyen Eduardo Paniagua’nın müziğine dayanıyor.
Benim dans ekibimse ruhun özgürlüğüne ve sevincine ulaşmak için çeşitli yolları anlatan ECSTASY isminde bir gösteri hazırlıyor.
Projelerinize ilham vermesi için hayatta neleri gözlemliyorsunuz?
Azem:Bütün sanatlar bana ilham veriyor: edebiyat, sanat sergileri, sinema ve tabi ki katılabildiğim tüm dans yaratımları. Fakat geçmiş bilgi birikimim tarih üzerine ve bu da yaratım süreçlerimde oldukça etkili oluyor.
Oluşturduğum şeylerin her zaman düşünsel olmasına rağmen dansım duyusal ve Doğa sahneye koymaya çalıştığım tüm duygular için harika bir öğretmen.
Bir sanatçının yaratıcılığını geliştirmesi içinfarklı disiplinlerle ilgilenmesi ne derece önemli?
Azem:Bir yönden öyle olduğunu düşünüyorum.. fakat diğer bir yönden de aşırı kültürel bilginin
yaratıcılık getirmediğini düşünüyorum. Bu farklı bir yetenek. Bence yaratıcı olmak için hayal gücünüzü yaşamalısınız, aklınızı özgür bırakmalısınız, ve çeşitli disiplinlerin yaratımınıza yardım etmesine izin vermelisiniz. Diğer bir yandan bu farklı disiplinler kendiliğinden, içten gelerek yapılanları kısıtlayabilir.
Galata’ya ilginiz nereden kaynaklanıyor?
Azem:2007 Kasım’ında yaptığım ilk gezimin ilk anından beri İstanbul’la ilgili bir tutkum var. Galata Kulesi’ndeyken şehrin farklı zamanlardaki tüm tarihini hissedebiliyordum. Bir akşam orada manzarayı bir saatten fazla izlemişken zihnim GALATA gösterisini yarattı.
Flamenko ile diğer dansları harmanlayan bir sanatçısınız.Böylesi bir sentezi beslemek için hangi tür müzikler dinliyor ve kitaplar okuyorsunuz?
Azem:Flamenkoyu diğer danslarla birleştirmiyorum. Yıllarca flamenko dans ettim, ama bıraktım. Şimdi başka danslar çalışıyorum, ama Flamenko üzerimde ortaya çıkıyor, çünkü o benim bir parçam.
Ben Brezilyalıyım. Annem piyanistti. Babam Lübnanlı. İspanya’da yaşıyorum. Japon kültürünü seviyorum. Bir film aşığıyım, her türde müziği duyuyorum, ve her şey beni etkiliyor. Son yıllarda genellikle şiir okuyorum, ama öncesinde çeşitli kültürlere ve düşünüşlere ait pek çok şey okudum. En sevdiğim yazar Saramago.
Bazı müzik/dans kültürlerini kendi orijinal coğrafik bölgelerinden farklı yerlerde yeniden yaratıyorsunuz.Bunun için motivasyonunuz neler?
Azem:Esas motivasyonum (aslında oldukça bencilce), yeni bir gösterinin yaratımına teslim olmamı sağlayan bir şeye duyduğum tutku. Tutkularımı insanlarla paylaşmayı ve onlara çeşitli hisler yaşatmayı seviyorum.
Her zaman Roma’yla (çingenelerle) ilgili bir tutkum vardı ve bu DROM’u yapmama sebep oldu. Akdeniz’in yanında yaşamak benim için bir rüyaydı ve flamenko için İspanya’da yaşamak bir rüyanın gerçek olmasıydı. Bu da MEDITERRANEA gösterimi oluşturma nedenim.
Türkiye’yi çok seviyorum ve bu da GALATA gösterisinin doğma nedeni.
19. yüzyıl sonlarından itibaran Avrupa Tarihi’ne duyduğum çılgınca ilgi, müzik, resim, kostümler, fotoğraf ve filmlere duyduğum sevgi... Tüm bunlar LES FOLLIES PARIS BERLIN NEW YORK gösterimde var.
Ve bu böyle gidiyor...Motivasyonum bir şeylere duyduğum TUTKU. Yerlere... İnsanlara...
Puro Flamenko ve yeni Flamenko hakkında ne düşünüyorsunuz? Aralarındaki fark nedir? Hangi türü sergilemeyi daha çok seviyorsunuz?
Azem:Bence “flamenco puro” muhteşem. Atalardan gelen, içten gelen bu şeyi seviyorum, flamenco puro ham ve görkemli. Fakat yaratım için özgürlük gerekli. Çünkü insanlar
değişiyor, toplum değişiyor... Ve siz bir araya gelerek yaratıcılığınızı ortaya koyan en derindeki duygularınıza özgürlük vermek zorundasınız, böylece harika “yeni flamenko”yu yaratabilirsiniz. Bunlar arasındaki fark şu ki, bir tanesi geleneğin özüne ulaşmaya çalışıyor... Diğeriyse özü kaybetmeden yenilikler arıyor.
Flamenko dans ettiğim zamanlar “flamenco puro”yu seviyordum, ve sonra orijinal olmayı denemedim. Bedenime dolan hislerin fazlalığı beni sanata doyurmaya yetiyordu. Şimdiyse canlı flamenko gösterilerini izlediğimde farklı şekilde görüyorum... Butoh gibi dans etmek istiyorum. Düşünüyorum da yeniden flamenkoya gitseydim, bu kez “yeni” flamenko olurdu. Flamenko, insan varlığımı oluşturan parçaların en heyecan verici ve en karmaşık olanı. O tüm duyularımı değiştiren bir sanat. Yani dışarı çıktığında yeni bir şey olsa bile içimde hep saf kalacak. Bence büyük dansçı Manuel Reyes özün ve yeninin birliğine en yakın örnek. Onu her izlediğimde flamenkoya yeniden dönmek istiyorum. Döneceğim... Lorca’yla birlikte döneceğim.